Eline aldığı mavi boncuklardan bir tanesini yenilikçilere veriyor, bir diğerini ulusalcılara.
Bir taraftan ‘yeni CHP' deyip kendisinden bir şeyler bekleyenleri umutlandırıyor, öbür taraftan Parti sözcülüğü gibi en kritik yerde en keskin ulusalcılara görev veriyor. (Birgül Ayman Güler'in tıpkı kendisi gibi ulusalcı olan Haluk Koç'tan önce parti sözcüsü olduğunu hatırlayın)
Öbür yanda partide iki de bir su yüzüne çıkan derin çatlaklar ne zaman haber olsa, CHP lideri hep aynı tavırları sergiliyor.
Parti içindeki ayrışmalar, derin çatlaklar, keskin bölünmelerle yüzleşmek yerine eline bir süpürge alıp bu sorunları halının altına süpürüyor.
Dün merakla beklenen grup konuşmasındaki tavrı da farklı değildi.
Aslında CHP'nin başına geldiği 2010 yılı Mayıs ayından buyana bu tavrı hiç değişmedi Kılıçdaroğlu'nun.
O zamandan beri, kendisinden güçlü bir liderlik bekleyen ve ‘yeni CHP'ye kredi açan' çevrelerle ne zaman konuşsak, hep ‘dur bakalım' deyip durdular.
"Dur bakalım, Deniz Baykal'ın dizayn ettiği partiyi dönüştürmek kolay mı zannediyorsun" dediler.
"Dur bakalım, bu Önder Sav sultası bitmeden Kılıçdaroğlu istediği hangi şeyi yapabilir ki" cümlesine sığındılar.
"Hele şu parti meclisini, MYK'yı istediği gibi değiştirsin, bak o zaman neler olacak neler" dediler.
Bütün bunların hepsi oldu.
Parti içinde yıkılmaz denen kaleler yıkıldı, devrilmez denilen imparatorlar devrildi, bütün listeler O'nun istediği gibi biçimlendi ama O, partiyi yönetmek yerine idare etmeye
devam etti.
devam etti.
Kurultaylar geldi geçti, çapraz listeler, blok listeler gitti geldi, çocuklar süt içerek büyüdüler ama Kılıçdaroğlu bir türlü masaya yumruğunu vuramadı.
Ya ne yaptı?
Her zamanki gibi, CHP içindeki sorunları haber yapan medyaya faturayı kesti.
Dün olduğu gibi.
Kılıçdaroğlu, bir kez daha partisinde yaşanan sorunlara çözüm üretme çabasına girmeden, işin kolayına kaçtı, ‘yalaka medya' diyerek gazeteleri, televizyonları suçladı.
CHP içindeki sorunlar su yüzüne çıktığında bunun her yerde geniş bir şekilde haber konusu olduğu doğru.
Ama bu, Kılıçdaroğlu'nun ya da etrafındakilerin sunmaya çalıştığı gibi parti içinde hiç sorun olmadığı ya da küçük sorunların abartıldığı anlamına gelmiyor.
Aksine, İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler'in ‘ırkçılık çağrışımı' yapan sözlerinden sonra yaşananların gösterdiği gibi, bu çatlak üzeri örtüldüğü zaman sorun çözülmüyor, daha da büyüyor.
Kendi partisinden milletvekilinin sözlerine kendisi cevap vermek zorunda kalmamış gibi, kendi Genel Başkan Yardımcısı (Sezgin Tanrıkulu) en ağır laflarla aynı milletvekilini suçlamamış gibi, bu sözler üzerine partisinden bir milletvekili istifa etmemiş gibi, bütün kabahati medyaya yükleyiverdi Kemal beyefendi.
Halbuki, O'nun parti içindeki ayrışmayı görmezden gelen bu tutumu, sorunları çözmüyor aksine daha da derinleştiriyor.
Türkiye'de her şey çok hızlı ilerliyor ve artık ulusalcı görüşlerle yenilikçi görüşlerin aynı potada eritilebilmesi düne göre daha zor hale gelmiş durumda.
Böyle bir tablo karşında CHP, her koltuğunda bir direksiyon bulunan büyük bir yolcu otobüsünü andırıyor.
Herkes otobüsü kendi istediği istikamete yönlendirmek istediği için ortaya büyük bir kaos görüntüsü çıkıyor.
Mehmet Acet - Haber 7
Editör: TE Bilişim